7 Aralık 2011 Çarşamba
Selâmi Çekmegil & İsa Kayacan,
Yazar: M.Selami ÇEKMEGİL, 28-05-2007
Bir Nasreddin Hoca Hikayesi
(İNŞALLAH) M. Selami ÇEKMEGİL
TRT televizyonunda, program yapımcısı Şahin DEMİRAL bey'in mültefit davetleriyle katıldığım “İstanbul’un Fethi” konusundaki bir söyleşi programının, TRT-GAP'ta da yayınlanacağı önceden duyurulduğu halde, yayınlanacağı zaman diliminin, sanki çok mühimmiş gibi, “Meclis Saatine denk gelmesi” şeklinde belirtilen “zaruri bir sebep”le ertelenmesi, bana bir Nasrettin hoca fıkrasını hatırlatmıştı.
***
Nasreddin Hoca uluslararası bir şöhrettir. Onu İranlılar da sahiplenirler yer yer, molla Nasrettin ismiyle. O'nun nükteleriyle de neşelenmek isterler bir nebze… Doğrusu, nedendir bilmem ama İngilizler -her güzel şey gibi sanki - onu da bizden alarak -zorlamalarla- İran’a
yakıştırmayı daha tercih ederler gibi gelmişti bana o zaman…Oysa ki Nasrettin hoca fıkralarında, aşağıda anlatacağım fıkrada da görüleceği üzere, Farsi hiçbir espri yoktur; bulamazsınız. İngilizler’in -her güzelliğimiz gibi- onu da bizden alarak komşuya monte etmeye çalışması kanımca nafile bir çaba…
Nasreddin hocanın ana karakteristiği, -tarihten, ansiklopedilerden ve Prof. Dr. Mikail Bayram hocamızdan aldığımız izlenimlere göre- iyi bir Müslüman olmasıdır. Fıkraları çok kez anonimleşmiş olsa da belli bir karakteristik içinde maşeri aklı telkin ederler.
Otuz yıl önce bir gün İngiltere’de oğlum, ilkokul 1. sınıftan eve dönünce bana bir Nasrettin hoca fıkrası anlatmıştı; hem de ne fıkra... Hala o sevimli anlatım tarzıyla hatıramdadır, hala olabildiğince canlıdır zihnimde bu fıkra... Buradaki okullarda hiçbir çocuğumuzun bugün böyle bir fıkra öğrenmiş olabileceği ihtimalini düşünemez bile bizim insanımız... Fıkra şöyle idi:
Bir akşam, elektrikli aydınlatma olmayan o dönemde Hoca, yatsı namazını kıldıktan sonra yatağa gidince hanımefendisiyle beraber, yastık sohbeti cümlesinden olarak der ki: "hanım, kazma, kürek ve beli hazırladım; yarın hava iyi olursa -erkence- bahçeyi bellemeye (eşelemeye) gideceğim; yok hava kötü olursa, balta, çuval, nacağı alır ormana odun kesmeye giderim. Sen uykunu bölme, rahatına bak; beni merak etme..." Hocanın hanımefendisi gerçekten çok iyi, mümin ve gerçek bir hanımefendi imiş. Demiş ki: "Hoca!.. iyi Müslümanlar gibi inşallah de konuşurken!.." Hoca, hanımefendinin bu uyarısına oldukça kızmış; hem de mütehakkim, rahatsız olan bir eda içinde: "Hanım, ne diyorsun sen; iki ihtimal söylüyorum, ya ormana gideceğim, odun getireceğim hava bozuk olursa; ya bahçeye gidip bahçeyi belleyeceğim (kazacağım) hava güneşli olursa... Bunun inşallahı maşallahı mı var; ya öyle ya böyle..." Hanımefendi bakmış Hocanın kaşları çatık ve sinirlendi; ne yapsın susuvermiş tartışmayı tırmandırmamak için… Uyumuşlar... Ertesi gün hoca uyanmış; bakmış hava güllük-güneşlik; kuşlar şarkılar söylüyor -daha betonarme şehirlere gömülmediğimiz- o yemyeşil bahar sabahı dönemlerinde… Kalkmış, büyük bir neş’e içinde, şarkılar mırıldanarak, toplamış kazma kürek ve beli çuvalın içine, yerleştirmiş şöhretli eşeğinin üstüne, bahçeyi belleme niyetiyle yönelmiş menziline.
Yolda giderken bakmış karşıdan üç asker geliyor. Askerler bir adres arıyorlarmış. Görünce hocayı -yaşlıca- bilgin bir hava içinde, bu adam kesin bilir bu adresi düşüncesi ile, sormak istemişler aradıkları yeri bu sevimli hoca efendiye: Hocam, "falan filan yeri arıyoruz oraya nasıl gidilir", diye... Hoca kafası içinde şimşekler çakmış halde, şimdi bu çetrefilli adresi bilir de bunlara anlatmaya kalkarsam en az on-onbeş dakikama mal olur endişesi içinde, hemen kolayından: “hayır, ben orayı bilmiyorum..” demiş, kısa yoldan sıyırmak düşüncesiyle. Askerler, hocanın yalan söylediğini anlamışlar ve adresi söyletmek içim başlamışlar dövmeye. Hayli de hırpalamışlar hani... Hoca dayanamayınca sopaya, durun, durun biliyorum diyerek başlamış adresi bülbül gibi anlatıvermeye. Adres girift ve uzunca imiş. Demişler: “Hoca, bu adres çok karmaşık, bi zahmet sen götüreceksin bizi o yere..” Hoca çaresiz, eşek üstünde, askerler yaya: git Allah git... Neyse, varmışlar gidecekleri yere; sonra da ufak ve numaradan bir teşekkürle bırakmışlar hocayı kendi haline. Yol uzun, hoca ezik, tekrar aynı yollardan dönerken eve, başlamaz mı bir de sağanak bir yağmur silkelemeye. Hoca sırılsıklam, git Allah git aynı yollardan yeniden, nihayet varmış evine. Vakit gece, belki de saat on iki. Çalmış kapıyı önce kibarca; hanımefendi derin uykuda. Bir daha, bir daha çalmış, gittikçe artan bir çaba içinde… Nihayet, hanımefendi uyanmış derin uykusundan ve ses vermiş kapı ardından: “Kim o, kim o”, diye. Hoca:
- Benim, ben; İNŞALLAH!.. deyivermiş efendice...
Y o r u m l a r :,
Yazar gülenay açık 2007-06-06 09:35:15Merhabalar slm bey ben Nuran öncekle konuşmanızın yayınlanmamasına üzündüm eminim faydalı bir konuşa olmuştur dinleme gibi bir şansım olmadı malesef.Yaznızı okudum bazen evdeki hesap çarşıya uymuyor hayatı ne kadar planlasakta istemediğimiz tatsız zorluklar yaşaya biliyoruz önemli olan üstesinden gelebilmek herşeye rağmen şükredip hayata gülümsemekte çok önemli ama yapacağımız işlerden çok niyetlerimizinde icten olması da çok önemli. Saygılar.
HOCA BİRGÜN
Yazar abdullah efendi açık 2007-06-09 21:42:08Akşehirin zenginlerinden bir zat hocaya bir gün elli akçe vererek :
- Efendi benim içinde beş vakit dua ediver, der.
Hoca hemen bunun on akçesini iade etmiş ve :
- Duacınız çoktandır sabah namazına kalkamıyor.Günün dört saatinde edeceğim dua için beş vakit dua parası alamam, Allahtan korkarım , demiş
İleti...
Yazar Sanih açık 2007-09-07 13:10:24Sayın hocamız Prof. Dr. İSA KAYACAN'dan gelen aydınlıtıcı bir değerlendirmeyi aşağıda iletiyorum. Hocamıza teşekkürler sunuyorum...
Nasrettin Hoca'ya çağdaş bakış
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nasrettin hoca deyince aklımıza gelen ilk gerçek: Güldürürken, düşündürüyor olması.
Bu gerçekten hareketle, araştırmacı-Yazar Behzat Şaşal yeni bir yayın ortaya koydu.
Adı: Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca'ya Çağdaş Bakış.
Kitap 374 sayfayla, Ankara'da "Akasya-Kitap" yayınları arasında gün yüzü gördü.
Behzat Şaşal'ın, "Duygularıyla değil, beyinleriyle öğrenenlere armağan olsun" şeklinde anlamlı, birazda sitemli bir ithafı var beyinleriyle öğrenenlere ihtiyacımız olduğunu sürekli hatırlayabilsek, bunlarla yaşabilsek, ne kadar güzel olur değil mi?
Yayınevi yöneticilerince yazılan bir önsöz var kitabın ilk sayfalarından birinde. Bu önsözün bir yerinde de:
- "Nasrettin Hoca, asırlarca önce o ince zekasıyla insanları güldürerek düşünme eylemini uygulayarak insanlara öğretim ve eğitim sistemini uygulamış büyük bir bilge kişidir" deniyor.
Nasrettin Hoca'nın bilinen veya az bilinen (hiç bilinmeyen demeye dilim varmıyor.. Bilinmeyen fıkrasının bulunduğunu inanmak istemiyorum) fıkralarının genel yorumları yapılmakta Behzat Şaşal tarafından.
Bunlar ustalıkla, dikkatlilik içinde ve en ince noktasına kadar yorumlanmak suretiyle gerçekleştirilmiş.
Örneğin; Parayı veren düdüğü çalar, Hocanın eşeğine ters binmesi, Hırsızın hiç mi suçu yok? Bakalım kara kitap ne buyurur, Bir kişilik eksik verin, Her gün bayram olsaydı, Ye kürküm ye gibi fıkralar anlatıldığından, bilindiğinden daha bir başka açıklık ve netlik içinde sayfalara aktarılmış. Behzat Şaşal'ın yorum ustalığı kendini göstermiş.
Bu ustalık, fıkranın arkasından "kıssadan hisse" başlığı altında verilirken, burada sergilenip ortaya konulurken okuyucuların zeka derinliklerine aktarılma gayreti gösterilmiş.
Hani şu "Yorgan gitti, kavga bitti" adlı fıkra var ya: Hoca bir kış günü kapısının önünde kavga sesleri duyar. Hoca, karısının "yat yatağından dışarı çıkma" ikazına rağmen yattığı yorgana sarılıp dışarı çıkar ya... Sonra, soğuktan titreyerek içeri girer ya hoca Karısı, kavganın nedenini sorunca, hoca, "Kavga bizim yorgan içinmiş, yorgan gitti, kavga bitti" der ya... Bu fıkranın yorumuna Behzat Şaşal şu cümlelerle başlıyor:
- Kapımızın önünde veya evimizin içinde olsun, bizden miras hakkı doğabilecek kişiler arasında açık ve gizli, zamanlı ve zamansız yapılan çekişmelerin, kavgaların nedeni, bizim mallarımızdan onlara düşecek olan payın kavgası, çekişmesi olabilir...
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Catch steaming movies how?
Yazar FrouFrouFrou açık 2010-07-07 08:02:40
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder