İNSANLIK İÇİN ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE
Behzat
ŞAŞAL
Martin Lüter King: “İnsanlar kuşlar gibi uçmasını, balıklar
gibi yüzmesini öğrendiler; ama kardeşçe yaşamasını öğrenemediler” diyor. Çok
güzel bir görüş, çok güzel bir sözle ortaya konmuş; iyi ama neden, niçin? Bunun
araştırılması ve sebeblerinin ortaya konması gerekiyor.
Bizce insanların kardeşçe yaşamaları için kardeşçe
duyguların oluşması, oluşturulması gerekir. Oysa hayatımızda bunun tam tersi
yapılmaktadır. Bırakın düşmanlar arasında kardeşlik duygusunun oluşturulmasını,
öz be öz kardeşler arasında düşmanlık yaratmak için her şey yapılmaktadır.
İnsanlara, insanlık ve insancıl duyguların yok olmasına
birçok etkenler sebep olmaktadır. Biz bu etkenleri genel olarak üç ana madde
üzerinde açıklamaya çalışacağız.
1-İnsanların, maddeleştirilmesi, maddileştirilmesi; İnsana,
kendi yapısı yalnızca maddeleştirilerek tanıtıp öğretildi, yani insan, 206 adet
iskelet denilen kemikten ve onun etrafını saran adına organ denilen bir takım
et parçalarından oluşmuş biyolojik yapılı bir et yığını olarak anlatılıp öğretildi.
Oysa insanı insan yapan anatomisini oluşturan o et değil, o et yığınının iç
yapısında bulunan ve adına manevi denilen değerlerdir.
İnsan beden yapısının içindeki manevi değerler hiç dikkate
alınmadan, insan yalnız madde olarak ele alınmış ve değerlendirilmiştir. İnsana
da bu kabul ettirilmiş veya ettirilmeye çalışılmıştır.
Oysa fert olarak insanın ve dolayısı ile bütün insanlığın
madde yapısına olduğu kadar, manevi değerlere de ihtiyacı olduğu unutulmakta ve
hattâ unutturulmaktadır. İnsanların kardeşçe yaşayabilmesi için, madde yapısı
kadar manevi yapısının da korunması ve bunların her ikisi bir ahenk ve bir uyum
içinde birbirini bütünleyici, tamamlayıcı şekilde birlikte yaşaması
sağlanmalıdır. Ne de tek maddecilik ne tek başına maneviyatçılık mutlu olmasına
ve kardeşçe yaşamasına yeterli değildir, tam aksine insanlar manevi inançlardan
uzaklaştırılarak yalnızca maddileştirilmeye doğru götürülmektedir.
İnsanlarda manevi inançların ve özellikle sevgi duygusunun
yok olmasında en büyük etken, kapitalist ekonomi sisteminin felsefesi ve
anlayışı. Çünkü kapitalizmde tek amaç kazanmaktır. Kazan da nasıl kazanırsan
kazan. Ticarette amaç elbette kazanmaktır kaybetmek değil. Ama bazı kazanmak
anlayışı ve felsefesi insanlığı aldatarak kandırarak kazanmak üzerine inşa
edilmiştir. Ne reklamı olursa olsun bütün reklamlara dikkat ediniz,
reklamlardaki temel anlayış ve temel yöneliş insanların zayıf taraflarını
yakalamak, onların bu zayıf taraflarından faydalanarak mallarını satmaktır.
Bunda her türlü aldatmak oyunları oynanmaktadır.
Kazanmak hırsı uğrunda oynanan oyunlar bu uğurda yapılan
işlemler insanların manevi i-
özellikle sevgi duygularını yok etmektedir. Hem öylesine ki,
bırakın tanımadığı insanları, baba oğul, ağabey kardeş birbirlerini acımasızca
aldatma, kandırma oyunları oynamaktadırlar. Bu gibi davranışlar insanlardaki
manevi inançları ve sevgi duygusunu yok etmekte, İnsanlarda sevgi duygusu yok
olduğu zaman da o insanların bütün insancıl duyguları da yok olmaktadır.
İnsanların kardeşçe yaşaması birbirlerine kardeşçe sevgi
duymaları ile mümkündür. Bizce Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV.), bu duruma iki
hadisi şerif ile ne güzel ortaya koymuştur
-“Kendiniz için sevdiğiniz şeyleri kardeşleriniz için de
sevmedikçe tam mümin olamazsınız.” veya;
-“İman etmedikçe mümin olamazsınız, insanları sevmedikçe de
iman etmiş sayılmazsınız.”
Elbette kapitalizm olacaktır ve ticaret yapılacaktır.
Unutmayalım ki Peygamberimiz de ticaretle uğraşmış ve ticareti teşvik etmiş bir
insandır. Ama bu kapitalizmin işleyişi ve ticaret anlayışı peygamberimizin
usulünce ve insanları aldatmak, kandırmak üzerine değil, onları memnun ve mutlu
edici tarzda; yani dinî veya insancıl bir anlayışla karşılıklı helallik içinde
olmalıdır.
Sosyal veya ticari olsun bütün ilişkilerimiz kardeşçe sevgi
duygusuna dayanmalıdır. Özellikle öğretim ve eğitim sistemimiz kardeşçe sevgi
duygusunu öğretici, kazandırıcı şeklinde düzenlenmelidir. İnsanlara kalıplaşmış
dini bilgilerden daha çok ve öncelikle “insanlık sevgisi, evrensel kardeşlik
sevgisi” verilmeli ve öğretilmelidir. Özellikle insanlara verilen ve verilecek
din bilgisi Allah korkusu üzerine değil, Allah sevgisi üzerine olmalıdır.
İnsanda en güçlü ve en kuvvetli duygu sevgi duygusudur.
İçinizde ne kadar kuvvetli kıskançlık, kin, intikam gibi benzeri duygular
olursa olun ufak bir sevgi duygusu içinizdeki bu ve buna benzer bütün olumsuz
duyguları yok eder. Bir bilge kişi “Bir gram sevgi, bin gram bilgiden
üstündür.” diyor. İnsanlar ve toplumlar arasındaki bütün kötülükler, kavgalar,
savaşlar sevgi duygusu noksanlığından ileri gelmektedir. İnsanlığa yapılacak en
büyük hizmet, insanlara karşı kardeşçe sevgi duygusu kazandırılması olacaktır.
İnsanlara kardeşçe duyulan evrensel sevgi dışındaki bütün çalışmalar ne kadar
iyi niyetli olursa olsun boş çabalardır, “Akıntıya kürek çekmektir.” İnsanlık
için, geleceğimiz için bütün çaba ve çalışmalarımız insanlara evrensel
kardeşlik duygularının, kardeşçe sevgilerin kazandırılması üzerine olmalıdır.
2-Suni Beslenme; Suni Uygulamalarla yetiştirilen suni
gıdalarla beslenen insan bedenindeki hücrelerin iç yapısında meydana gelen
olumsuz etkiler, kalp ve beyin hücreleri üzerinde olumsuz etkilerde
bulunmaktadır. Bu olumsuz etkilenmeleri kabul etmiyoruz, etmek istemiyor veya
bu gibi etkilenme düşüncesini ilmî bulmuyor ve ısrarla diyoruz ki; lütfen
insanlar arasında iki grup oluşturunuz, bir grubu yalnızca tabiî besinlerle,
ikinci grubu da tamamen suni besinlerle besleyin ve aradaki farkı görünüz. Suni
gıdaların insan bedeninde ve dolayısı ile psikolojik yapısında yaptığı
değişimleri dikkate alınız. Bunun için diyoruz ki insanlar az yemeli, ancak
tabii gıdalarla beslenmelidir.
Suni gıdaların burada yeterince belirtemediğimiz olumsuz
etkileri önlenmedikçe insanların kardeşçe, mutlu, huzurlu yaşamaları imkânsız
denecek kadar azdır.
3-Haksız Kazanç; İnsanlar şu veya bu şekilde başkalarını
aldatarak kandırarak kazanç peşinde oldukça ve bu haksız daha doğrusu haram
kazançla beslendikleri müddetçe söz konusu ettiğimiz olumsuz etkilerden
oluşumlardan kurtulamazlar; kurtulmaları da mümkün değildir. Çünkü bozulma
yozlaşma içerden olmaktadır.
Haksız kazanç, haram lokma yedikçe de bunların hücrelerimiz
dolayısı ile bedenimizin içyapısında yaptığı biyolojik ve psikolojik olumsuz
etkileşimlerden insanoğlu kendini kurtaramaz. Bu olumsuz etkilerden
kurtulmadıkça da insanların, sağlıklı, mutlu ve huzurlu olabilme imkânı yok
gibidir.
Özet Olarak; İnsanların yapılarında, tabiatından gelen güzel
ve sağlıklı özellikleri ile manevi özellikleri korunmalıdır. Manevi değerler
hiçbir zaman maddi çıkarlar uğrunda harcanmamalı, ziyan edilip
kaybedilmemelidir. İnsanların tabiî maddi ve manevi değerlerinin olumsuz
etkilerle bozulması önlenmelidir. Bu önleme insanların birbirlerine kardeşçe
davranışlarını da oluşturacaktır.
Burada yazdıklarımı yalnızca dinî açıdan bakarak değil, ilmî
açıdan inceleyip değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme de, söz konusu ettiğim
etkileri hücre yapımızın içyapısında meydana gelen değişimleri inceleyerek
yapılmalıdır. Bu olumsuz etkileşim ve değişimlerin insanlar üzerinde yaptığı
etkiler incelenmelidir.
İnsanların ve insanlığın barış içinde mutlu, huzurlu ve
kardeşçe yaşamasını istiyorsak, insanın tabiî yapısının bozulmamasına dikkat
etmeliyiz; bozulursa, insanda da birçok şeyin bozulduğunu bilmeliyiz ve bu
bozulmaları dikkate almalıyız.
İnsanın, insanlığın sağlığı, mutluluğu ve huzuru tabiat
kanunlarına dikkatli bir uyumla mümkündür. Tabiatın verdiğini suni
etkileşimlerle bozarsanız, zararını tabiat değil insanlık çekecektir ve
çekmektedir. Aklımızı kullanıp, ne tabiata ne de kendimize çektirelim...
(*) Kaynak: ERCİYES Ekim 2006 Sayı: 346, 21-22. s..