Atom Hücre ve Frekans
-II-
-II-
Bütün bu ve buna benzer soruların cevabını verebilmek için,
öncelikle atom ve hücrenin ortak karakteristik özellikleri nedir? sorusuna
cevap vermemiz gerekir.
İnsan başta olmak üzere, hücresel yapıdan oluşan bütün
canlıların biyolojik ve fiziksel yapısı olan hücre incelendiği zaman, canlı
varlıkların fonksiyon ve kimyasının da anlaşılmasının temelini oluşturur. Yani
canlıların yapısının kimyasal ve hücresel iki ana yapıdan oluştuğunu görüyoruz.
Hücrenin yapısını da kimyasal yapıdan ayırmak imkansız denecek kadar güçtür.
Çünkü hücre yapısının içinde de kimyasal dediğimiz yapılar bulunmaktadır. Çünkü
hücre zarı, protein, karbonhidrat ve yağ moleküllerinden yapılmış olup, canlıda
devamlı hareket halindedir. Lütfen dikkat edin. Hücreye girip çıkan kimyasal
maddeleri kontrol eder. Hücre zarı neyi nasıl ve niçin kontrol yapmaktadır?
Hücrenin içine hücreye zarar verecek şeylerin girmesini denetleyip kontrol
etmektedir. Bu kontrolün içinde cansız, ölü denilen faydasız nesneler de
dahildir. Atom, cansız, ölü işe yaramayan şeyler ise hücre zarı bunları da
hücrenin içine sokmaz. Demek ki, atom, cansız, ölü bir işe yaramayan bir nesne
değil ki hücre onu kapılarını açıp içeri almaktadır.
Bu durumda şu soruyu soralım. Hücre ile atom arasındaki bu
uyum ve iş birliği nedir?
Bu iş birliğini görebilmemiz ve değerlendirebilmemiz için
atom ve hücrenin iç yapılarını ve bu iç yapılarından kaynaklanan oluşum ve
işlemleri çok iyi bilmemiz gerekir. burada tekrar yazmamıza gerek yok, atomun
ve hücrenin içindeki parçacıkları bir düşününce gözünüzün önüne getirin. Atomun
içindeki parçacıklar da hücrenin içindeki parçacıklarda devamlı hareket
halinde bulunmaktadırlar. Hele ölü, cansız dediğimiz atomun içindeki hareketin
hızlılığına ve atomun içindeki enerjiye akıl erecek gibi değil. Demek ki bu
durumda atomun da, hücrenin de ortak karakteristik özelliği her ikisinin de iç
yapısındaki hareketlilik ve bu hareketlilikten doğan çevrelerine yayınladıkları
titreşimsel hareketleri, yani bir başka deyişle yayınladıkları frekanslarıdır.
İşte, atomda, hücre de çevrelerine yayınladıkları bu frekanslarıyla bir
hayatiyet bir canlılık vermektedirler. İşte vücudumuzdaki canlılık, kuvvet ve
enerji vücudumuzdaki atom ve hücre yapımızın birlikte yayınladıkları bu
frekanslardan kaynaklanmaktadır.
Peki, bu frekansların etkinliği vücudumuzda nasıl azalıyor
veya artıyor? Bu frekansların azalması ve kuvvetlenmesinde etkin olan nedir?
Buna verilecek en kısa ve en güzel cevap, beynimiz yani
düşüncelerimizdir.
Düşüncelerimiz de içinde bulunduğumuz durumlara göre
değişkenlikler gösteren bir durumdur. Bu değişkenlikte moral durumumuzun büyük
etkinliği vardır. peki, insan yaşamında çok büyük etkinliği olan “moral” ne
demektir? Moral denen şey insana ve insan yapısına nalsı etkilemektedir?
Moral, çok kısa ve öz olarak insanın içinde var olan içsel
güçlerini yani manevi inançlarını güçlendirmek demektir. İnsanın bu iç
güçlerini harekete geçirerek o insana cesaret duygusunu kazandırmak demektir.
Halk deyimiyle insanı yüreklendirmek demektir.
Bu nasıl olmaktadır?
İnsanın aklına, beynine hitap ederek onun beynine yani
düşüncelerini etkilemek suretiyle olmaktadır. İnsanlar üzerinde, yapıcı
güzellikler ifade eden etkili sözcükler, davranışların insan üzerinde bıraktığı
olumlu etkiye mola diyoruz. Böylesine yapıcı, olumlu duygular içinde bulunan
insanın beyin yapısı başta olmak üzere kalbi ve diğer organları bu olumlu ve
yapıcılığın etkisi altına girer. Bu etki altında beyin çok daha yapıcı
düşünceler üretir ve bu yapıcı düşünceler de iç organlarımıza, dolayısı ile
beden yapımızı etkiler. Bu durumlarda beynimiz, kalbimiz ve diğer organlarımız
birbirlerine uygun, dengeli frekanslar yayınlar ve bu frekanslar bizde dengeli,
uyumlu davranışlara yöneltir.
Moral bozukluğu denilen durumlarda da bunun tam tersine
beynimize olumsuz sözcükler ve davranışlarla etkileyerek beynimizin olumsuz
düşünmesine neden olur. bu düşüncelerde kalbimiz ve diğer iç organlarımızı
olumsuz etkileyerek, başta beynimiz olmak üzere kalbimiz ve organlarımız
uyumsuz, dengesiz frekanslar yayınlamaya başlarlar.
Dengesiz ve uyumsuz bu frekanslar da dengemizi bozar ve
bizim dengesiz davranışlarda ve kararlar almamızda etkili olurlar.
Kısacası olumlu ve olumsuz bütün duygu ve düşüncelerimiz,
kendi durumlarına uygun frekanslar yayınlarlar ve bu frekanslar da
hücrelerimize, organlarımıza ve dolayısıyla bütün beden yapımızı etkileyebilir.
Bu etkileme olayında en hızlı ve en kuvvetli şekilde etkileyen inançlarımızdır
ve özellikle iman derecesinde kuvvetli inançlarımızdır.
Birçok orduların veya kişilerin kendinden kat be kat
kuvvetli olan orduları, kişileri yenmelerinin nedeni iman derecesindeki inançlarıdır.
Bizim kurtuluş savaşını kazanmamızda en kuvvetli etken bu iman derecesinde
inancımız olmuştur. Karşı devletler veya kişiler karşısındaki orduları veya
kişileri yenmek için öncelikle onların manevi inançlarını yıkmaya, yok etmeye
çalışır. Karşı tarafın moral yapısını yani kendisine olan güven duygusuna
yıktığınız an onu yenmiş sayılırsınız, çünkü en ufak bir darbede yıkılır gider.
İnsanlara ve toplumlara çok çabuk etkileyen ve çok çabuk
kuvvet, enerji haline dönüşen inançlar vardır. bu inançlar din ve Allah inancı,
vatan, milliyetçilik inancı gibi benzeri inançlardır. Allah inancı genetik
yapımız içindeki şifreler içinde var olduğundan, Allah uğrunda yapılan dua ve
ibadetlerde genetik yapımız içindeki şifreler içinde var olduğundan, Allah uğrunda
yapılan dua ve ibadetlerde genetik yapımız içindeki bu duadan her şeyden daha
çabuk etkilenir.
Hücrelerimiz içindeki genetik yapımızla, atomlarımız
içindeki kuantum yapımız birbirleriyle eşdeğer işlevler gördüğünden Allah
inancıyla yapılan dua ve ibadetlerden her ikisi de aynı oranda etkilenmektedir.
Dua ve ibadetlerden sonra insan vücudu çok daha huzur denilen duygu içinde
olur. çünkü yapımızı oluşturan genetik yapımızla kuantum yapımız aynı
frekanslar içinde bulunurlar. Dikkat ederseniz bir insan hiçbir çıkar ve
karşılık beklemeden başkalarına yaptığı iyilikler karşısında da aynı
huzuru duyar. Çünkü vücudumuzu oluşturan genetik ve kuantum yapımız iyilik,
güzellik, doğruluğa göre şifrelenmiştir. Din ve Allah inancıyla olsun veya
olmasın bir insan birilerine özellikle hiç tanımadığı bilmediği insanlara hiç
karşılıkla, çıkar beklemeden bir iyilik, güzellik ve doğru bir hareket
yaptığı zaman içinde tarifi imkansız bir rahatlama ve huzur duygusu duyar.
Aksine bir kötülük yaptığı zaman da yine anlamını bilmediği bir rahatsızlık ve
huzursuzluk duyar. Gerçi bu duygular içinde yaşadığımız bu çağda oldukça
değişime uğramış görüntüsü vermektedir. Bunun nedenleri de apayrı bir yazı
konusu ama çok özet olarak da değinmeden geçemeyeceğim.
İnsanlarda olumsuz yöndeki bu değişimin başlıca genel
anlamda iki nedeni bulunmaktadır. birincisi biyolojik bozulma, tabiattan elde
edilen doğal beslenme ile değil, üretilmiş gıdalar, vücut yapımızdaki hücresel
yapımızı genetik yapımıza kadar bozmaktadır. Biyolojik bozulmanın bir başka
etkisi de, yediklerimizin helal mal ve helal kazançla elde edilmiş olmaması.
Çünkü haram malda ve haram kazançta, madur durumda kalan kişilerin olumsuz
düşüncelerle yayınladıkları olumsuz frekanslar doğal frekansları bozmaktadır.
Bu durumda vücut yapımızda bir takım dengesizliklere, uyumsuzluklara neden
olmaktadır.
İkincisi psikolojik bozulma. Düşüncelerimizi, iyilikten,
güzellikten ve doğruluk alanından saptırarak olumsuz düşünceler içine girmemiz
hatta bu olumsuz düşünceleri benimsememiz, onları yaşamımızın gereği haline
getirmemizi ısrarla ve defalarca düşüncelerimizle yayınladığımız frekansla
beden yapımıza, hücrelerimize hatta genetik ve kuantum yapımıza gelinceye dek
etkilediğimizi belirtmiştik. İşte benimsediğimiz bu olumsuz düşünceler öylesine
egemen olmaktadır ki, bizde önceki iyi, güzel, doğru düşüncelerimize üstün
gelerek olumsuz etkinliğiyle egemen olmaktadır. Bu egemenlikte gördüğünüz gibi
yaşamımıza etkilediği gibi beden yapımızı da etkilemektedir.
Cinsel sapıklıkların, homoseksüelliğin artışının bir
nedenini de bu durumlarda aramalıyız. Bu durum, düşüncelerin etkilemesi ve
etkilenmesine en güzel örnektir.
Tabiattaki Gizli Güç
Şimdi bizim bu açıklamalarımızı bazı çevreler bilimsel
bulmayabilir ve bu açıklamalara bilimsel bulmadıkları için karşı çıkabilirler.
Bu gibi kişilere, daha bilimsel deneylerle elde edilmiş bazı sonuçları
bilgilerine sunalım.
Vereceğim bilimsel deneyler, daha önce söz ettiğim
“Bitkilerin gizli yaşamı” kitaptan olacaktır.
Biliyorsunuz, tarım alanında ve ağaçlandırma işlemlerinde
aşılama denilen bir uygulama bulunmaktadır. ağaçlarda yapılan aşılama
uygulaması sonucunda yapılan bir bilimsel araştırmada, aşılamak için bir
ağaçtan alınan küçük dal parçasına “çelik” denilir. Çelik parçasının alındığı
ağaca “Ana” ağaç, çeliğin aşılandığı ağaca da “yavru” ağaç diyelim. Elektronik
aletlerle yapılan bir incelemede aşılama işleminin yapıldığı andan itibaren,
ana ağaçtan yavru ağaca doğru bir biyomanyetik dalga akımının oluştuğu görülmüştür.
Yani aşı alınan ağaçla aşılanan ağaç arasında manyetik bir bağlantı, bir
iletişim olgusunun oluştuğu saptanmıştır.
Fransız bilim adamları, bu aşılanma olayında aşı veren ana
ağaçla aşılanan yavru ağaç arasındaki bu biyomanyetik iletişim olayının uzaklığının
ne olabileceğini merak ediyorlar ve sonunda bunu deniyorlar. Siz de hafızanızı
bir yoklayın, aşı veren ağaçla aşılanan ağaç arasındaki bu biyomanyetik
bağlantının, iletişimin uzaklığı ne olabilir? düşünebiliyor musunuz?
Fransa topraklarında bulunan bir ağaçtan aşı yapmak için bir
aşı çubuğu alınıyor ve bu çubuk Güney Amerika’da aynı cins bir ağaca aşı
yapılıyor. Ve bu iki ağaç arasında bir biyomanyetik bağlantının, iletişimin
kurulduğunu hayretler içinde tespit ediyorlar.
İşte aşılanan ağaçlar arasında oluşan bağlantı ve iletişim
olayı, insanlar arasında da özellikle genetik bağları bulunan insanlar arasında
da bu bağlantı ve iletişim olayı olmaktadır. Anlattığımız olayda özbaba ile
çocuk arasındaki olumlu çocukla üvey baba arasındaki olumsuz bağlantı ve
iletişimin nedeni genler arasındaki bağlantı ve iletişimdir. Genler arası bu
bağlantı ve iletişim olayı normal koşullardan çok, olağanüstü olaylarda meydana
gelmektedir. Örneğin, bir anne, kendisinden çok uzaktaki çocuğunun başına gelen
çok iyi veya çok kötü bir olayı algılayabilmektedir. Belirttiğimiz gibi bu
normal koşullarda değil olağan üstü olaylarda olmaktadır. Ve her zamanda
muhakkak olacaktır şartı da söz konusu değildir. Bu genellikle karşılıklı
düşünüldüğünde telepatik algılama gibi oluşan bir olaydır. Çünkü olağanüstü
olaylarda genetik yapılardan olağanüstü güçlü frekanslar yayınlanır.
Şimdi bu oluşumu yeni genler arası genetik bağlantısı,
iletişimi ve etkileşimi daha genelleştirerek açıklamak istersek. Evrende bitki
olsun, hayvan ve insan olsun, hem cinsleri arasında genetik bağlantıları
nedeniyle, aralarında bir bağlantı, iletişim ve etkileşim içinde
bulunmaktadırlar. Dünyamızda da genetik yapısı olmayan bir varlık olmadığına
göre aralarında bağlantı, iletişim ve etkileşim olmayan varlık da yok demektir.
Yani gen yapısına sahip bütün varlıklar arasında, kendi hem cinsleri arasında,
bir bağlantı, iletişim ve etkileşim bulunmaktadır.
Peki bu genetik yapıların toplamı nereye bağlıdır,
nereyle iletişim ve etkileşim içindedir?
Genetik yapılar, genetik yapıları oluşturan bir güce
bağlıdır.
Bu güçte Allah’tır. Bunun böyle olduğunu da Kur’an’daki şu
ayetlerle biliyor ve kabul ediyoruz.
· “Kur’an,
tabiat kanunları için Allah’ın ilahi kanunlarıdır diyor”.
· “Düşünen
bir toplum için, bu bitkilerde elbette alınacak dersler vardır”
NAHL Sur. 16/11
· “Yeryüzünde
yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki onlar da sizin
gibi (Allah’ın) birer ümmeti olmasınlar…
ENAM Sur. 6/38
Buraya kadar yaptığımız açıklamalarla kur’an ayetleri
arasındaki bağlantıyı siz kurunuz ve kararınızı kendiniz veriniz.
KUANTUM ve MANEVİYAT
*TAMAMI VE DAVAMI İÇİN "LÜTFEN" TIKLAYINIZ
http://behzat-sasal.blogspot.com/2013/11/behzat-sasal-anayurt-yazlar.html
VEYA BAKINIZ "ANAYURT YAZILARI" SAYFASI