10 Kasım 2008 Pazartesi

ÇAĞDAŞLIK ÖLÇEĞİ
BEHZAT ŞAŞAL

Çağdaş toplum ve çağdaş insanın tanımı, o kadar değişik ölçülerle yapılmaktadır ki. Bu kadar çok değişken ölçümlendirmelere karşın, hepsinde de çağdaş toplumu ve çağdaş insanı değerlendirmede bir gerçek payı bulunmaktadır kuşkusuz.
Örneğin, bir toplumda kâğıt tüketimi, o toplumun çağdaşlık ölçeğinde bir kıstas olabilmektedir. Çünkü kâğıt tüketimi bir bakıma, o toplumda basılan gazete, dergi, kitap demektir. Kısacası o toplumun okuma oranı demektir. Çağımızda ise bir toplumun çağdaşlığı, o toplumun okuma oranı ile ölçülmektedir ki, bu da bize kâğıt tüketimi ölçeğini vermektedir. Şüphesiz burada da okunan konuların çağdaş konularla oranı, çağdaşlık değerlendirmesinde ölçek olmalıdır.
Örneğin, kimi toplumlarda çağdaşlık ölçeği, o toplumda tüketilen su miktarı olarak ele alınmaktadır. Su tüketimi temizlik temektir ve çağdaş insanın simgesi olmaktadır. Çağdaş toplumlarda yöneticilerdeki yönetim anlayışı, vatandaşın su gereksinmesini karşılamaktır. Kısıtlamak değil. Bu belediyelerin doğal görevlerinden biri ve başlıcasıdır. Batı ülkelerde belediyeler, vatandaşın su ihtiyacını ücretsiz karşılamakla yükümlüdür. Çünkü su, insanın doğal gereksinmesidir. Oysa çağdışı kalmış veya çağdışı düşüncelerle yönetilen toplumlarda “Daha fazla su harcanmasın” diye, ya su kısıntıları yapılır veya suya zam üstüne zam yapılır.
Örneğin, çağdaşlık ölçeklerinden biri de, enerji, yani elektrik sarfiyatıdır. Bir başka değişle, kişi başına düşen elektrik sarfiyatı ne kadar yüksekse o toplum o kadar çağdaş sayılmaktadır. Bunun içindir ki, çağdaş anlayışlı hükümetler vatandaşın elektrik gereksinmesinden fazlasını üretmeye ve mümkün olduğunca da ucuza vermeye çalışmaktadır. Yani bir bakıma konutlarda kullanılan elektriğe süspansiyon uygulamaktadır. Oysa bazı toplumlarda, insanın su gibi, hava gibi doğal gereksinmeleri içine girmiş olan elektriğin fazla sarf edilmemesi için elektrik fiyatlarına durmaksızın zamlar yapılmaktadır.
Örneğin, çağdaşlık ölçeklerinden biri de, kentsel yaşamda kişi başına düşen yeşil alan birimidir. İnsanların sağlıklı yaşamları için belirli ölçekli yeşil alana ihtiyacı vardır. Bu ölçeğin altındaki yeşil alanlar insan sağlığı bakımından olumsuz sonuçlar vermektedir, bir başka değişle, sakıncalıdır.
Çağdaşlık ölçeğinden biri de, insan sağlığına verilmesi gereken önem, değer olduğuna göre, toplumsal yaşam alanlarında bilimsel verilerle saptanmış bulunan bu belirli yeşil alan ölçeğinin altına inilmemesine, aksine üstüne çıkılmasına dikkat ve özen gösterilmesi gerekmektedir. Oysa çağdışı toplumlarda, kentsel yöneticiler, bir resmi bina yapılma gereksinmesinde ilk akıllarına gelen veya gözlerine ilk takılan yer, kent içinde bir avuç içi kadar kalmış olan yeşil alanlardır. Kısacası, yeşil alanla insan sağlığı arasındaki bağlantıyı göremeyen, düşünemeyen ve bunu değerlendiremeyen yöneticiler, çağdışı kalmış toplumlardan çıkmaktadır.
Örneğin, bazı toplumlarda da, ulaşım ve iletişim araçlarının, topluma oranı, çağdaşlık ölçeği olarak kullanılmaktadır. Bu araçların sayısal oranı kadar, temizliği, zamanında çalışmaları, güvenilirliği gibi, toplum hizmetine sunuluş şekilleri de çağdaşlık anlayışında bir ölçek olarak kullanılmaktadır. Bu ölçümlendirmelerin içine kamu kuruluşlarında kamuya sunulan benzeri hizmet şekilleri de ölçek olarak kullanıla bilinir, değerlendirilebilir. Örneğin, güleryüzlülük, yöneticilerle yönetilenler arsındaki bağlantı ve ilişkiler de bir çağdaşlık ölçeği olarak kullanılabilmektedir. Bir toplumun yöneticileri, yönetimlerini sevgi ve saygı duygusuna mı, yoksa korku duygusuna mı dayandırarak yürütmeyi yeğliyorlar? Yönetici ile yönetilen kitleler arasındaki sevgi ve saygı ile korku bağlantısının oranı, o toplumun çağdaşlığı veya çağ dışlığı hakkında bir ölçek olarak kullanılabilmektedir.
Kısacası, gıda maddelerinin tüketim oranından tutunda, sağlık ve eğitim hizmetleri gibi bizim burada yazamadığımız sizin aklınıza gelebilecek, çağdaş bir insanın yaşamındaki çağdaş gereksinmelerin, o insana kullanım ve sunuluş biçimleri, uygarlığın, çağdaşlığın ölçeği olarak düşünebilinir.
Örneğin, toplumların çağdaşlık değerlendirilmesinde kullanılan bir ölçek de, o toplumda uygulanan ve o toplumun insanları tarafından algılanan ADALET duygusudur. Adalet; insana, insan olarak verilen değer ölçüsüdür. Bir başka değişle, insanın, kurallar ve eşyalar karşısında almış olduğu değer ölçüsüdür. Çağdaş toplumlarda kurallar ve kanunlar, insanların zarar görmemesi için, yani bir başka değişle insanları korumak için konur, çağdışı toplumlarda ise bunun tam aksi uygulanır. Yani çağdışı toplumlarda insanlar değil, kural ve kanunlar önemlidir. Bunun sonucudur ki, ilkel ve çağdışı toplumlarda insanlar, kural ve kanunların baskısı altında adeta kişilik özgürlüklerini kaybedercesine yaşarlar. Bunun için rahatlıkla diyebiliriz ki, eğer bir toplulukta, kurallar ve kanunlar ön değerde, insan ikinci değerde kalıyorsa, o topluluk ilkel ve çağdışı kalmış bir topluluktur. Çağdışı toplumlarda, insanı korumak amacıyla hazırlanmış olan kural ve kanunlar, uygulamalar sonunda insanlara hükmeder duruma gelmektedir. Bu geri kalmışlığın çağdışlığın tipik bir örneği, tipik bir uygulamasıdır. Bulunduğunuz ve yaşadığınız toplulukta uygulanan kurallar, kanunlar ve eşyalar mı ön değerdedir, yoksa insan mı? Yaşadığımız toplumda insan değil de kurallar ve eşyalar ön değerde ise siz çağdışı bir toplumda yaşıyorsunuz demektir.
Örneğin, çağdaş toplumlarda, çağın gerisinde kalmış yazılı kanunlar değil, hakimlerin çağdaş akıl ve mantıkları, yani çağdaş yorumları egemendir. Geri kalmış toplumlarda ise, çağdaş akla ve mantığa dayanan yorumlar değil, çağdışı olduğu bilinse de, yazılı hukuk egemendir. Eğer yaşadığımız toplulukta çağdaş koşullara uyum gösteren aklı ve mantığa dayanan yorumlar değil de, çağdışı kalmış yazılı hukuk kuralları egemense, hiç kuşkunuz olmasın ki siz, çağdışı bir toplumda ve çağdışı bir adalet uygulaması içinde yaşıyorsunuz demektir.
Bizim bu görüşümüzün doğruluğunu, en güzel ve en veciz bir şekilde eski adalet bakanımız Sayın Oltan SUNGURLU 5.Ocak.1987 tarihli konuşmasında belirtmiştir.”İyi kanunlar kötü uygulayıcılar elinde kötü sonuçlar, kötü kanunlar iyi uygulayıcılar elinde iyi sonuçlar verir.” demesi ile doğrulamıştır.
Çok süratli ilerleme gösteren bu çağdaş yaşam, bazı kanunların çağdışı kalması doğaldır. Doğal olmayan, bu çağdışı kalmış kanunların, çağdaş yorumlamalarla uygulayamamaktır. Bir başka değişle, çağdaş bir uygulayıcı, yani kanunlar gibi çağ dışı kalmamış kafa yapısına sahip hukukçular, çağdaş yorumlamaları ile çağdışı kalmış bu gibi kanunları çağdaşlaştırabilirler. Yaşadığımız toplumda, çağdışı kalmış kanunlar, çağdaş düşün yapısına sahip çağdaş yorumlarla uygulanıyorsa, siz çağdaş bir toplumda ve çağdaş bir adalet içinde yaşıyorsunuz demektir. Yok, çağdışı kalmış kanunlar,üzerinde hiçbir yorum yapılmadan körü körüne uygulanıyorsa, bilin ki siz çağdışı bir toplumda ve çağdaşı bir adalet uygulaması içinde yaşıyorsunuz demektir.
Örneğin, çağdaş toplumlarda ve çağdaş adalette, bir insanın suçu ispat edilmeden o kişi suçlanamaz ve suçlu muamelesi uygulanamaz. Oysa çağdışı toplumlarda çağdışı adalet uygulamalarında, kişiler öncelikle suçlanır, suçlu işlemine tabi tutulur, hapishanelere atılır, hapishane yaşamı içinde de mahkemesi devam ettirilir ve genellikle de kişi beraat eder.
Yine çağdaş topluluklarda bir insanın suçluluğunu, onu suçlayan adalet mekanizması ispatlamaya çalışır, oysa çağdışı kalmış toplumlarda ve adalet sistemlerinde ise, adalet tarafından suçlanan kişi, kendisinin suçsuz olduğunu ispatlamaya zorlanır. Yaşadığımız toplumda, siz önceden suçlanıyor ve suçsuzluğunuzu siz ispatlamaya zorlanıyorsanız bu durumda, biliniz ki çağdışı kalmış bir toplumda ve adalet uygulaması içinde yaşıyorsunuz demektir.
Hukuka ve adalet anlayışına yalnızca bir ceza sistemi olarak değil, insan sevgisi açısından bakıp değerlendiren hukuk hocamız sayın Faruk EREN “Suçlu insanın üzerinden suçu kazıyınız altından İNSAN çıkar” demektedir. Oysa, çağdışı toplumlarda, çağdışı hukukun uygulayıcıları ise “İnsanın üzerinden insanlığı kazıyarak altından zorla suçlu çıkarmaktadırlar.”
İçinde yaşadığınız toplumda uygulanan hukuksal uygulamalara bakınız. Ne görüyorsunuz?
Özetle;
1. İçinde yaşadığınız toplumun kanunlarını inceleyiniz. Kanunlarınızın çıkış tarihleri hangi tarihi taşımaktadır ve hangi ülkenin kanunlarından esinlenerek düzenlenmiştir?
2. Ceza kanunlarınız, hoşgörü, tolerans, bir başka değişle sevgi anlayışına mı, yoksa ceza anlayışına mı daha çok dayanmaktadır?
3. Kanunlarınızı çağdaş adalet anlayışının uygulandığı kanunlarla karşılaştırınız. Hangisi daha çok ceza veya sevgi duygusuna dayanmaktadır. Özellikle hapis cezası hangi tip ülkelerin kanunlarında daha çok yer almaktadır?
Bu ve benzeri araştırmalar sonunda gördükleriniz çağdaş bir toplumda ve çağdaş bir adalet uygulaması içinde yaşadığınız duygusunu ve inancını sizde uyandırıyor mu? Eğer böyle bir duygu içinde iseniz, ne mutlu size, kutlarım sizi.
Yok, bunun aksi bir düşüncede iseniz, ne yapmanız gerekir? Doğrusu bunu tam olarak ben de bilemiyorum. Yalnız bilebildiğim bir tek şey var, o da,”Hiç olmazsa tavuk kadar değer verilmesini istememizin en tabii hakkımız olduğudur.”
Tarihini kesin olarak anımsayamıyorum fakat 1987’nin Şubat’ın sonlarında veya Mart ayının başlarında televizyonda yayınlanan bir sabah programında batı ülkelerin birinde, tavuklar üzerinde yapılan bir bilimsel araştırmayı duyurdu. Bu araştırmada, tavukların, yumurtlama zamanlarında, aşağılık kompleksi içine girdiklerini ve yumurtlama devrelerinde bir suçlu gibi gözden uzak, gizlenecek yerler aradıklarını ve oralara sığındıklarını, saklandıklarını saptamışlardır.
Bir tavuğun, yumurtlama devresinde duyabildiği bu aşağılık kompleksini ve tavuk üzerinde yaptığı olumsuz etkileri inceleyen bilim, insanların alınlarına vurulan suçluluk damgasının onlar ve aileleri üzerindeki olumsuz etkilerini neden incelemez ve bunu değerlendirmezler. Bir tavuğun aşağılık kompleksini düşmemesi için gösterilen bilimsel ilginin, insanlar üzerinde de düşünülmesini ve uygulanmasını istemek, haksız bir istek veya hayalperestlik mi olur?
Kısacası, adaleti sağlamak için verilen bir ceza, o insan üzerinde, suç duygusundan daha büyük bunalımlar ve kompleksler yaratılıyorsa, o adalet adaletsizlik yaratmış olur ve bu cezayı verenler, hukuk adına daha büyük suç işlemiş sayılırlar. Adalet ve insanlık adına, hukuk uygulayıcılarımızdan bu durumu dikkatlerinde bulundurmalarını istemek ve talep etmek bilim alanında değer verilen tavuklar kadar hakkımız olsa gerek.
e.Mail :
bşaşal@mynet.com

Hiç yorum yok: