29 Mart 2012 Perşembe

ŞİMDİ TAM ZAMANI!..

Güncel-Dizi
Atatürk'ü ne kadar tanıyıp biliyorlar? (18)
Atatürk ü ne kadar tanıyıp biliyorlar? (18)
Atatürk'e karşı olanlar neden karşı olduklarını biliyorlar mı? Atatürk'e karşı olmalarına neden olan bilgiler ne kadar doğru bilgilerdir?
08 Nisan 2011 Cuma 
Atatürk'ü sevdiklerini ve hattâ Atatürkçü olduklarını söyleyenler Atatürk'ü ne kadar tanıyor ve biliyorlar?
Atatürk'e karşı olanların, karşı olma nedenlerinden biri, "Atatürk diktatördü" demeleri ve Atatürk'ü diktatör olarak bilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Atatürk gerçekten diktatör müydü?
Atatürk'e diktatör diyenlere onun, "Gençliğe Hitabesi" ile "Bursa Nutku"nu dikkatle okumalarını öneririm. Gençliğe Hitabesi ve Bursa Nutkuyla gençliğe söylediği bu sözleriyle bir insanın diktatör olması mümkün mü ?
Bunları öğrendikten sonra da Atatürk'e halâ diktatör diyorsanız, size “el insaf” demekten başka söz bulamıyorum.
Dini kesimden bir kısım insanlar da, Atatürk'ü, içki içtiği için sevmediklerini söylüyorlar. Atatürk'ü içki içtiği için dine karşı gelmekle, hattâ dinsizlikle suçluyorlar.
Manevi tarafı çok yüksek aydın bir din büyüğümüzün evinde sohbet ediyorduk. Atatürk'ü içki için sevmeyen birkaç kişi, içki içtiğinden dolayı Atatürk'ü kötüleyerek hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Her zaman rahmetle andığım bu büyük din adamı onları nezaketle susturarak, hiç unutmadığım ve unutamayacağım şu sözleri söylediler.
"Allah, büyük insanları gizlemek için, onları kendilerine özgü bir perde ile örter. İçki de Atatürk'ün perdesidir. Atatürk eğer içki içmese idi ve sizin istediğiniz özellikleri taşıyan bir insan olsaydı inanın, bazı çevreler Atatürk'ü öylesine yüceltip büyütürlerdi ki, O'nu Peygamberimizin bile üstüne çıkarırlardı. Atatürk içki içmekle kendini perdeledi. Çünkü içki Atatürk'ün perdesidir" demişti.
Ne dersiniz! Doğru değil mi ?
Atatürk,içki içmeyen ve dindarların istediği gibi biri olsaydı, böyle bir durumla karşılaşmaz mı idik. Bu perdeyle böyle bir tehlike önlenmiş olmuyor mu ?
Bir kesim insan da, Atatürk'ü dine karşı, hattâ dinsizlikle suçlayarak sevmemektedir.
Bu düşünce doğrumudur? Kesinlikle hayır.
ÇÜNKÜ: Atatürk dine karşı değil, dini inançlarımızın içine karışmış olan ve o güzelim dinimizi çağdışı bırakan hurafelere, batıl inançlara ve yobazlığa karşı idi. Atatürk'ün mücadelesi din ile değil, hurafelerle, batıl inançlarla ve yobazlıklarla idi.
Peki, sizler de bunlara karşı değil misiniz ? Atatürk'ün dini yönünü öğrenmek için lütfen onun dinle ilgili görüş ve düşüncelerini, onun kendi ağzından söylediklerini dikkatle okuyarak öğreniniz. Bu sözlerde Atatürk'ün din ve dini inançlara karşı olmadığını ve Peygamberimize karşı çok büyük bir saygı duyduğunu göreceksiniz.
Atatürk'ün dini yönünü yansıtan birkaç örnek vermek istiyorum:
Atatürk, Cumhuriyetin ilânından sonra kurulan ve Başkanlığına getirilen ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi ile bir sohbetinde "Hocam, camilerde halkımızı aydınlatmak, bilgilendirmek için Cuma günleri hutbeler okunuyor. Fakat, bu hutbeler hep Arapça okunuyor, oysa halkımızın çoğunluğu Arapça bilmediğinden bu hutbeleri anlamıyor. Hutbeleri Türkçe okutsak, daha iyi, daha faydalı olmaz mı" diyor. Rıfat Börekçi de, "Haklısınız Paşam, gerçekten de halkımızın çoğunluğu Arapça hutbeleri anlamıyor" deyince, Atatürk, Rıfat Börekçi'den hutbelerin Türkçe hazırlanmasını rica ediyor. Bunun üzerine Rıfat Börekçi de Atatürk'e, "Efendim siz hutbelerin konularını seçin, biz de o konularda hutbeler hazırlayalım" diyor Ve, Atatürk'le beraber Rıfat Börekçi 51 hutbe konusu tespit ediyorlar.
Atatürk'le birlikte hazırlanan bu 51 hutbe hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı gerekli yazıyı yazıyor. Atatürk, kendisine getirilen bu hutbeleri bizzat okuyarak gerekli gördüğü düzeltmeleri yaparak hutbeleri onaylıyor. Bu hutbeler, sayın Emine Şeyma Usta tarafından "Atatürk'ün Cuma Hutbeleri" ismi altında basılmış ve yayınlanmış durumdadır. Bu kitabı bulun ve okuyun, Atatürk'ün din üzerinde ne kadar kültürlü bir insan olduğunu görün.
Ayrıca, Atatürk'ün 7 Şubat 1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde bizzat verdiği hutbeyi bulup okuyunuz.
Atatürk, Kur'an bilgisine ve kültürüne öylesine hakim bir insandı ki, bir çok hafızın Kur'an okurken yanlış okuduğu yerleri görür ve bu yanlışı düzeltirdi.
Atatürk'ün 1912'de Trablusgarp'da İtalyanlarla yapılan savaşta büyük basanlar elde etmiş ve orada 9 Ocak 1912'de Tobruk cephesinde savaşı kazanmıştır. Ve, ayrıca Atatürk'ün orada yapılan bir Kur'an okumasında; Afrika kıtasında "En İyi Kur'an Okuyan Kişi" olduğunu ve Şugûl isminde bir nefes (ilâhi) bestelediğini biliyor musunuz ?
Atatürk'ün, Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan akşamları, Hafiz Burhan, Selâhattin Pınar ve Hasan Ali Yücel'i durumlarının uygunluğuna göre Çankaya Köşkü'ne davet eder ve onlara Kur'an okutur; Bir çok kez de Kur'an-ı Kerim'i ağlayarak dinlerdi. Atatürk özellikle, Maide Süresi'ni sık sık okuturdu.
Düşünün bir kere; Bu insanı, bazı çevreler bilinçsizce ve bilgisizce halâ dinsizlikle suçlamaktadırlar. Atatürk'ün dine karşı olmakla ve dinsizlikle suçlayanlar için, "Allah günahlarını affetsin" demekten başka bir şey elimizden gelmiyor.
Şimdi sizlere, dünyamızda bugüne dek hiçbir devlet başkanının gençliğine böylesine önem ve değer veren, gençliğine bu kadar açık, net sorumluluk ve mesuliyet vermiş bir devlet adamı ile karşılaşılmamıştır.
Lütfen Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile Bursa Hutbesini defalarca dikkate okuyunuz. Bunlardaki derinliği kalbinizde ve aklınızda hissediniz, yaşayınız.
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABI:
“Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
20 Ekim 1927, 
Nutuk – Cilt:2

Hiç yorum yok: